Merhaba,
Biraz rüyalardan laflayalım istedim. Öncelikle içindeki taşıdığın her yaşa selam olsun.
Rüyalar bugün ne anlatmış gel bakalım hadi:
Öylesine rüyalar, güzel rüyalar, sihirli rüyalar, kovalamacalı rüyalar, ilham veren ya da karışık gelen rüyalar... Bir çoğumuzun rüyalarında tekrar eden öğeler olduğu gibi bazılarımız birden fazla rüya görüyor ya da bazılarımız hiç ama hiç rüya hatırlamıyor olabilir.
Tüm bu çeşitli rüya ilişkileri, insan zihninin hakikatle olan ilişkisine dair hayli incelikli ipuçları sunar aslında. "Ben hiç görsel biri değilim, hiç bir şeyi canlandıramam gözümde" diyen birinin rüyaları, belki ses odaklı olabilir ya da gerçekten koca bir karanlıkla uyanabilir. Ya da "ben çok sık rüya görürüm" diyen biri, sürekli gündelik hayatta yaşadıklarının tekrarıyla rüyalarını örüyor olabilir.
Peki rüya bize ne anlatır? Böyle bir mekanizma hangi amaçla sisteme katılmış olabilir?
Elbette hafızanın ve dosyalamanın düzgün yapılabilmesi için tortulu kısımları ayıklar, gün içinde bakmadığımız duygularımızı yüzeye getirir? Aldığımız görünmeyen etkileri açık eder? Ya da sezgisel organımızın dili olarak bize düzgün bir hesaplamayla gelecekten haber verebilir, hatta üzerine kafa yorduğumuz bir konuyu çözümlemeye yardımcı olabilir? Yani şimdilik kısaca akli melekelerimizin çalıştığı departmanın çıktısıdır diyebilir miyiz?
Peki akli melekelerimiz için “bizim ortak gerçeklikte hayatı sürdürebilir kılmamıza yarayan yetilerimiz” diyebilir miyiz? Rasyonel olanı görmemizi sağlayan, ortak bir gerçeklikte diğer canlılarla uyum içinde akmamızı sağlayan yetilerimiz.
Ve bu akli melekler, biz yolda karşıdan karşıya geçerken işler, ya da hayati kararlar alırken devreye girer ya da sinir sistemimizi ihtiyaçlarımıza göre düzenlerler…
Öyleyse, akli melekeler, olmaya geldiğimiz şeyi olabilelim diye, canlılığı sürdürebilelim diye kalp organımız gibi hâlihazırda orada ve daima mevcutturlar.
Peki, biz bu yetilerle nasıl berrak bir bağ kurarız, ya da bazen zannettiğimiz şeylere kapılıp hakikatten nasıl uzaklaşırız?
Şimdi efendim, rüyalar da BİR hayat da BİR esasen. Nasıl ki hayat bazı insanları çıkarıyor karşımıza ve onlara kalbimizde güzelce bir yer verebiliyoruz ya da bazılarına hiç ama hiç yanaşamıyorsak; işte rüya esnasında da bu sezgisel kararlarımızı yeniden değerlendiririz. Hem de gündelik hayattaki koşullandırmalar ve sıfatlarımızın baskısı olmadan. Değerlendiriyoruz çünkü en derinde bir yerde hepimiz, kişi ve olayların hayatımızdaki konumunu, bize hissettirdiklerini, ihtiyacımız olanı, ilişkilerdeki sağlıklı mesafeyi otantik doğamızla uyumlu biçimde inşa etme özlemiyle doluyuz.
Genellikle herhangi birinin kokusu, duruşu beynimizde binlerce bilgiyi, anıyı tetikler ve biz onu kişisel hayatımızdaki sembollerimizle ilişkilendirir, halihazırdaki verilerimizle etiketleyiveririz.(zihinin güvende hissetmek için tanımlama arayışı) Örneğin, ilkokul öğretmenin çok şefkatli biriyse ve hep yeşil giyiyorsa senin rüyalarında gördüğün yeşil oradan getirdiğin bir öğe olabilir. Dolayısıyla kimsenin yeşili aynı değil. Ya da zorbalık eden biri sürekli sarımsak yiyorsa o koku seni hep rahatsız edebilir. Kimsenin sarımsakla ilişkisi de aynı değil. Böylece hepimiz kendi alfabemiz ve kişisel sözlüklerimizle yol alıyoruz hayatta. Ve canım Rüyalar da bizimle bu sözlük aracılığıyla konuşa geliyorlar diyelim şimdilik.
İşte bu semboller, olaylar belirirken ortaya çıkan duygumuz ile aynı anda doğarlar. Bu ilişkilenme zamanla eklene eklene bir kolaj gibi bütüncül bir resme dönebilir. Biz de bu kolajın malzemelerini nereden topladığımızı tam olarak hatırlayamayabiliriz ama içindeki renklerin ve biçimlerin bedenimizde yarattığı hisler bize çok büyük oranda yol gösterir. Çünkü beden her şey bilir. Bu sebeple yoga ve meditasyon pratiği kendimize dair bir içgörü sağlarken beden üzerinde de temiz akan bir su gibi tortuları temizler ve ruhu diriltir.
Gelgelelim bellek meselesine. Bellek öyle işliyor ki, sen şimdi bir nedenle içinde bulunduğun anda hafızanı kaybetsen ve varlığına dair hiç bir şeyi bilmesen, mevcut bazı bağımlılıklar ya da hastalıklar bile gündeminden silinebilir değil mi? Yapılan araştırmalar bunun mümkün olabileceğini nihayet öne sürüyor. En azından şimdilik psikosomatik rahatsızlıklar ve geç kalınmamışlar için geçerli diyebiliriz.
Ya da çocukluğundan bazı hatıraların başka hatıralarla birleşiyor ve sen 3-5 anıyı birleştirip tek anı haline getiriyorsun. Çünkü aslında oradaki ortak bir öğe vardır:: bir kişi, senin ruh halin ya da başka unsurlar.
Bellek böyle çarpıtmalı işliyor, çünkü biz daha henüz bilinçaltımızın inşa edildiği 3 yaşımıza kadar olan zamanı zaten hatırlamıyoruz ve onun üzerine aslında hayatımızda olan ama yokmuş gibi davranılan bir çok şeye maruz kalıyoruz. Aile kavramı zaten en temelde bir ortak kültür alanı olmasıyla birlikte ortak sırlar dünyasını da yaratıyor. İç içelik halinde öyle şeyleri görmezden gelmemiz isteniyor ki, biz bu irili ufaklı şeylerin kaydını farklı işlemek durumunda kalıyoruz. Ya da ortada basit bir tartışma varken, ebeveynler duyguları bizden saklamayı uygun buluyorlar, o zaman da hakikati görmemeyi öğreniyoruz. Hakikatle ilişkimiz ve görselleştirme dinamiklerimiz de biraz burada şekillenmeye başlıyor. Çok gerçekçi bir ortamda büyüyen kişi, görünmeyeni reddetmeyi uygun bulabilirken, sürekli yalan söylediği halde “ben yalan söylemem” diyen bir yetişkine maruz kalan biri hayal âleminden paçayı kurtaramıyor olabilir. Bu kısım az buz komplike değil ama neticede belleğin ve kodlamanın dinamikleri az çok böyle işliyor diye bahsetmeden geçmeyelim istedim.
Diyelim ki bugün bir şey yaşadın ve gece rüyanda o olayın aynısını gördün. O zaman şuna dikkat kesilebilir misin: Detay ne vardı? Belki bir renk, belki bir kıyafet, belki mekândaki sıradan görünen bir ayrıntı. İşte o detay sana o gün o olayı yaşarken senin içinden çıkan bir çağrışımı sana görünür kılabilir ki sen ÖRÜNTÜLERİ tamamlayabilesin. Örüntüler tek tek noktalar gibi hayatımızda, yol haritamızda yürürken işaretlediğimiz tabelalar gibiler ve bir noktadan sonra çok dönemeç çok yol alınca hangi noktaya nereden vardığını bulmak zorlaşabiliyor. İşte o noktaları birleştirebilmek, bütün bir resmi görebilmemizi sağlıyor. -Bu nedenle psikoterapi insan hayatında çok kıymetli bir görevi üstleniyor. Ve elbette rüyalardan hayli destek alıyor çünkü kendi hakikatimize ulaşabilmek için belleğimizin derinlerine inebilmek, orada gömülü kalanları yüzeye, bir düzen içinde çıkarabilmek gerekiyor.-
Rüyalar bu verileri düzenlemek için sinir sisteminin kaldırabileceği kadarını sana sunarak her gün çok büyük bir hizmet sunuyor. Ön belleğine gelenler ya da gelemeyenler savunma mekanizman ya da başa çıkma stratejilerin ile ilişkileniyor. E o zaman “Sen ya sandığın kişi değilsen?”
Büyük bir “The Matrix” uzantısı olarak bahsetmiyorum tabii bu sorudan: )
Şöyle ki, hayata tutunabilmek için bazı gerçekleri kendimize göre biçimlendirebiliyoruz. Bazı arketipleri kimlik olarak giyip, toplum içerisinde o kimlikle rahat edebiliyoruz. Öyle alışıyoruz ki buna, onun bir kılık/ kılıf olduğunu unutup o arketipin yansımalarıyla akıyoruz.
Tamam! Bence bu kadar yeter: )
Toparlayacak olursam; rüyaları takip edersek bize bizimle ilgili muhteşem bilgiler sunabilirler ve mış gibi yapanları ya da mış gibi yapan güçsüz yanlarımızı onarabilirler.
Ya da ilişkilerde, iletişim alanlarında akıl okumaya çalışan içimizdeki yorumcu/ kahin arketipini hizaya getirebilirler.
Dolayısıyla rüyalara kulak vermek için yapılması gereken birçok farklı teknik var ama ben size kendi yöntemlerimden bahsedeyim, bitirmeden biraz.
Rüyaların doğasını yakından tanıma tutkusu kalbime düştüğü zamanlarda Lüsid (Berrak) rüya görmeye çabalamadım hiç, sonrasında da gördüm ki yönetilebilir rüyalar bana göre değilmiş. Ama bir düşçü olmak demek, evet, berrak rüyaları görürken ne gördüğünün farkında olmayı gerektirirmiş ve bu da gündelik hayatta içinde kalmayı umduğum meditatif hâlden başka bir şey de değilmiş.
Ben şimdi neredeyim? şu an ne hissediyorum? çevremde neler oluyor? Neye ihtiyacım var? Yani farkındalık.
Bedenin farkında olmak: içinde bulunduğun çevrenin farkında olmak. Hislerinin, kararlarının, içinden yükselen ifade biçimlerinin, arzuların farkında olmak.
Sonra da, hatırlamak: Arkadaşların, ailen. Kavga ettiklerin, özlediklerin vs. Hepsi senin bir hâlin. Her birinin senin hayatında sana seni yansıtan parçaların olduklarını hatırlamak. Olmak istediğin, olmak istemediğin yanların. Güçlü, dürüst, sevecen, kaygılı yanların… Dolayısıyla bu varlıklar aslında senin karşına dizilmiş olasılıkların.
Rüyanda onları görmen demek, o kişinin sende temsil ettiği ya da sana hissettirdiği duygudan başkası değil.
Senden ayrı değiller. Sen de olanlardan ayrı değilsin. Eğer rüyan sana bir şey söylüyorsa dikkat kesilmek ilişkilerine de yeni bir yaklaşım getirir.
Gizli arzularını ve bu arzuların hangi ihtiyacına cevap verdiğini gösterir.
Eğer farkındalık ile çıkıyorsak biz bu yola, artık; en kıymetlisi rüyalarımıza can kulağımız ile girmek sonra da kaldığı kadarını yazmak ya da çizmek. Rüyalar yazıldıkça hatırlanmak istediklerini anlıyor ve değerli hissediyorlar.
Tüm bunlar kendinle çalışma araçları… Ama esas olan aslında rüya makamını da geçip hakikate erişmek tabii :)
Laf çok, konu çok derin. Daha sezgi vs girmedik bile ama şimdilik bu kadarı kâfi sanki.
Senem Râbia
Comments