top of page

Soyut: Evrensel Ahengi Boyada Aramak - 1

Senem Râbia

“Sanat, ruhun görünür hale geldiği bir ara yüzeydir.”


Bu ay bize ilham veren sanatçılar serisinde soyut sanatın öncülerinden Hilma af Klint’in sofrasındayız.


Fotoğraf: David von Becker  |  Kaynak: Freunde der Nationalgalerie
Fotoğraf: David von Becker | Kaynak: Freunde der Nationalgalerie

Soyut sanat dediğimizde akla ne geliyor sahi? Önce biraz soyut olandan bahsedelim ki, soyuta açılan kapımıza birlikte yürüyüp, eşikteki merceğimizi ovalayalım ne dersiniz? Sanatçımıza da öyle daha başka bir gözle bakabiliriz belki. 


Hadi bakalım. 


Kelime anlamıyla soyut: Fiziksel duyu organlarımızla deneyimleyemediğimizdir. Elle tutmak, koklamak, temas etmek gibi 5 duyumuzla algılayabildiğimiz her şey somuttur. Belirgin bir şekli, özkütlesi, dokusu vb. nitelikleri vardır ama soyut olanı elle tutamayız. Hisler, düşler, aşklar, tanrılar, metaforlar haliyle soyut kavramlardır.


Duygular gibi, varlığı yalnızca onu hisseden tarafından bilinen, dışındaki hiç kimseye ispatlanamayan durumlardır. Belki de, aynı ağaca bakan iki kişiden birinin yaprağı birinin gövdeyi izlemesi gibi, ağaç aynı ağaç olsa da deneyimlenen çoğu zaman ötekinden başkadır. 


İşte sanat tarihine baktığımızda da fotoğrafın icadı ile resmin özgürleştiğini konuşabiliriz belki. Her ne kadar Antik dönem ya da Mısır sanatındaki gibi soyut kavramlara rastlasak da zamanla gerçekçilik öylesine hakim olmuştu ki, sanat dünyasında, tüm sanatsal beceriler renk, matematik, ışık ve gölge arasında sıkışıp kalmıştı.


Hilma af Klint, Group X, No. 1, Altarpiece (Altarbild), 1915. Oil and metal leaf on canvas, 93 1/2 x 70 11/16 inches (237.5 x 179.5 cm). The Hilma af Klint Foundation, Stockholm. Photo: Albin Dahlström, the Moderna Museet, Stockholm
Hilma af Klint, Group X, No. 1, Altarpiece (Altarbild), 1915. Oil and metal leaf on canvas, 93 1/2 x 70 11/16 inches (237.5 x 179.5 cm). The Hilma af Klint Foundation, Stockholm. Photo: Albin Dahlström, the Moderna Museet, Stockholm

Michelangelo’nun ilahi kavramlarla dolu tablolarında dahi, tüm o melekler, kutsal ruh ve tanrı yine insan dünyasına ait fiziksel niteliklerle gerçekçileştirilmeye çalışılmışlardı.  

Oysaki soyut kavramlar, onlara yüklenen anlamlarla beraber hayli yüklü his dolulardı. 


Elbette sanat tarihi ve dünya tarihi birlikte ilerlemiş, bilimsel buluşlardan savaşlara her şey yeni ifade arayışlarını beraberinde getirmiş ve her defasında yeni sanatsal akımları doğurmuştur. Böylece, insan bilincindeki genişlemeyi yalnızca görsel sanatlar alanında değil edebiyat, bilim, siyaset ve olayların ele alınış şekilleriyle izlemek de mümkün olmuştur.




Sanatı bir de buradan yakalamak ayrı bir tat tabii ama gelin biz sanatçımız Af Klint’e doğru yürümeye devam edelim.


19.yy fotoğrafın icadı ile artık olanı olduğu gibi resmedebilen bir makinanın varlığı, sanatçıların omuzlarından büyük bir yükü alır… Modern Sanatın doğuşu ile artık hepimizin gördüğü, o aynı ağacın yaprağında hangi hisler ve hareketler var ise, sanatçılar başka renk form ya da fırça darbeleriyle aktarabilmek için keşfe yer açmaya başlarlar.

O zamanlarda bugün hepimizin sıradanlaştırdığı gibi ne Dali’nin hayal dünyası var ne de Van Gogh’un renkli çimenleri ne de Miro’nun yalın renklerle anlattığı hikayeleri… Bunların hiçbirinin yapılamadığı bir zamandan yavaş yavaş özgür ifade araştırmaları sanatta yer bulmaya başlar. Her yenilikte olduğu gibi, elbette kan ter ve gözyaşı…


Bizden önce bu yolu yürüyen tüm ustalara saygıyla selam ederek, soyut sanatla ilgili bir sürü güzel şeyi bir başka yazıya bırakarak, sadece soyutu değil spiritüel araştırmalarını da sanatına katan Hilma Af Klint’e geri dönelim. 


"Renkler, evrenin duygusal dilidir"


Spiritüalizm, teozofi ve antroposofi gibi felsefi ve mistik akımlara duyduğu yoğun ilgiyi sanatına katan Af Klint, 1862 yılında İsveç'te dünyaya gelir. Stockholm Güzel Sanatlar Akademisi'nde aldığı eğitimin ardından akademik sanat anlayışının sınırlarını aşarak, sezgisel bir yönelimle yeni bir sanatsal dil arayışına girer.


1896 yılında dört kadın sanatçı arkadaşıyla birlikte "Beşler" (De Fem) adlı bir grup kurarak ruhani deneyimler üzerine yoğunlaşan toplantılar düzenlerler. Bu toplantılarda, medyumluk seansları yoluyla yüksek bilinç varlıklarından mesajlar aldıklarına inanırlar. Af Klint, bu ruhsal araştırmaların ilhamıyla çok sayıda yapıt ortaya koyar. Ne soyuttan ne ruhsallıktan bu kadar aleni bahsedilmeyen bir dönemde, yaptığı çalışmalarda ruhaniyet ve estetik arasında incelikli köprüler kurmayı başarır


20. yüzyılın başlarında geliştirdiği soyutlama teknikleri, yalnızca sanatsal bir devrim değil, aynı zamanda ruhsal ve entelektüel bir arayışın sonucu olarak ortaya çıkar. Wassily Kandinsky ve Piet Mondrian gibi isimlerin soyut sanatın öncüleri olarak kabul edilmesine rağmen, Af Klint bu alanda çok daha erken bir dönemde çalışmalar üretmiştir; Ancak, eserlerinin ölümünden sonra en az 20 yıl boyunca sergilenmemesi gerektiğine dair vasiyeti nedeniyle, sanat tarihi onu ancak 20. yüzyılın sonlarına doğru keşfedilmiştir.


Hilma af Klint, Group IX/SUW, The Swan (Svanen), No. 1, 1915. From The SUW/UW Series, 1915. Oil on canvas, 59 1/16 x 59 1/16 inches (150 x 150 cm). The Hilma af Klint Foundation, Stockholm, HaK 149
Hilma af Klint, Group IX/SUW, The Swan (Svanen), No. 1, 1915. From The SUW/UW Series, 1915. Oil on canvas, 59 1/16 x 59 1/16 inches (150 x 150 cm). The Hilma af Klint Foundation, Stockholm, HaK 149

Her bir çalışmasında ortak hissediş yaratan dalgalar vardır. Bu yönüyle izleyiciye kendi iç dünyasını keşfetme fırsatı da sunar. Kozmosun dinamiklerini, evrenin derin yapılarını, enerjinin akışını ve varoluşun görünmez ilkelerini anlamaya yönelik çabası ile insan algısının sınırlarını genişleten bir anlayışı da ortaya koyar. Çünkü sanatın kendisini de ruhani bir pratik olarak el alır. O, sanatı sadece görsel bir ifade aracı olarak değil, daha derin bir mânaya erişme yolu olarak görür.


Bu nedenle resimlerinde döngüsellik, evrim ve spiritüel semboller yer alırken matematiksel düzeni, geometriyi ve renk teorisini entegre ederek sanatsal pratiklerinin bilimsel düşüncelerle ne kadar iç içe geçtiğini görünür kılar. 


Bir sonraki yazıda okültist bir sanatçı olmayı nasıl deneyimlediğinden bahsederek, Hilma af Klint'in dünyasında ve çalışmalarında biraz daha derinleşeceğiz.


Hilma af Klint in her studio at Hamngatan, Stockholm, c.1895. Image courtesy of the Hilma af Klint Foundation 
Hilma af Klint in her studio at Hamngatan, Stockholm, c.1895. Image courtesy of the Hilma af Klint Foundation 

 

Merakınız uyandıysa bültene üye olup

yeni gelecek içerikleri takip edebilirsiniz >>




 
 

Comments


bottom of page